Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Kapsamında Zamanaşımı Süreleri

Zamanaşımı yasanın belirlediği koşullar altında belirli bir zamanın geçmesi ile bir hak kazanmak bir yükümlülükten kurtulmak veya bir hakkı talep etme imkanını kaybetmek durumudur. Bir diğer deyişle bir hak hukuk kuralında öngörülen sürede kullanılmadığında hukuk düzeninde birtakım sonuçlar doğmaktadır.

Zamanaşımı bu sürelerden biridir. Kısaca Zamanaşımı, sorumluluğu bir süre ile sınırlamaktadır. def’idir yani savunma olanağıdır. Türk hukuk sistemin de genel olarak Borçlar kanunda ve Ceza kanunda zamanaşımına ilişkin önemli düzenlemeler vardır. Fsek’ de de bir takım süreler söz konusudur. Örnegin madde 27’de ‘’ koruma süresi eser sahibi yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl devam eder’’ şeklinde düzenleme yer almaktadır. Fakat 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri kanunu Hak ihlali söz konusu olduğunda açılacak maddi ve manevi tazminat davalarında zamanaşımı ile ilgili olarak açık bir düzenleme getirmemiştir.

Fsek uyarınca maddi ve manevi tazminat davası açıldığında Zamanaşımı süresini tespit için arada ki sözleşmesel ilişkinin varlığına göre Borçlar kanunun ilgili maddelerine gidilecektir. Zamanaşımına girmeden önce inceleme konumuzun kapsamını belirlemekte fayda vardır.

Fsek madde 2 ‘ de kanunun kapsamı belirlenmiştir. Buna göre; ‘’fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını, bu haklara ilişkin tasarruf esas ve usullerini, yargı yollarını ve yaptırımları kapsamaktadır.’’ Doğal olarak fikri hakların ihlali yani 3. Kişilerin eser sahibinin haklarını ihlal ederek hukuka aykırı olarak kullanmaları durumunda FSEK uyarınca ortaya çıkan zararı gidermek için kanunda düzenlenen yargı yolları ve yaptırımlara başvurulur . Bu tip hukuksal koruma yollarında zarar bakımından yukarı da belirtildiği gibi ikili bir ayım yapmak gerekir;

-Fikri hakların ihlali, eser sahipliğinden doğan hakların taraflar arasındaki bir sözleşmeye aykırı olarak kullanılması şeklinde ortaya çıkabilir. Örnegin: FSEK uyarınca bir filmin sadece televizyonda gösterim hakkı devredildiği halde devir alan taraf Filmi CD’ye alarak bunu satışa sunarsa eser sahibinin devir sözleşmesin de kendine devretmediği 5846 sayılı kanun da mali haklardan kabul edilen çoğaltma hakkını ihlal etmiş kabul edilir. Aynı şekilde bir yayınevi yayımlayacağı eserin sahibinin izni olmadan söz konusu eseri değiştirerek yayımladığında sözleşmeye aykırı olarak fikri hak ihlalinde bulunmuş olur. Bu durumda eser sahipliğinden doğan hakkın korunmasında sözleşmeye aykırılık ile ilgili hükümlerden yararlanılır.

-Fikri hakların ihlali, eser sahipliği ile ilgili olarak taraflar arasında yapılmış olan sözleşme ilişkisi olmadan da ortaya çıkabilir. Bu durumda eser sahipliğinden doğan hakkın korunmasında haksız fiillere ilişkin hükümler uygulama alanı bulacaktır.

Bu ikili ayrım zamanaşımı sürelerinin belirlenmesi açısından oldukça önemlidir. Şöyleki;
Sözleşmeye aykırılık söz konusu olduğunda eser sahibinin FSEK den doğan haklarını kullanması için öngörülen zamanaşımı süresi arada bir sözleşme ilişkisi olmadığı duruma göre farklıdır. Sözleşmeye aykırılık söz konusu olduğunda eski Borçlar kanunun 125. Maddesi uygulama alanı bulacaktır. Buna göre zamanaşımı süresi 10 yıl olarak kabul edilecektir. Fikri hakların ihlalinde taraflar arasında şayet bir sözleşme ilişkisi yoksa eski borçlar kanunu madde 60 da düzenlenen haksız fiil hükümleri zamanaşımı bakımından uygulancaktır. Borçlar kanun da haksız fiil hükümleri incelendiğinde zararı ve faili öğrenme tarihinden itibaren 1 yıl, herhalde zararın meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıldır. Bu süreler Haksız fiil tarihinden yani olay tarihinden itibaren işlemeye başlar. Ayrıca Ceza kanununa göre söz konusu Fikri hakkın ihlali bir suç teşkil etmekteyse ve 5237 sayılı Türk Ceza kanuna göre daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüş ise, söz konusu süre tazminat alacağı bakımında da uygulama alanı bulacaktır.

EBK madde 60 da yer alan haksız fiile ilişkin Sürelerden 1 yıllık olan süre yeni kanun da 2 yıla çıkarılmıştır. 10 yıllık uzun zamanaşımı süresi ise aynı şekilde 6098 sayılı TBK’ da madde 72 de ihtiva edilmektedir. Aşağıda incelenecek Yargıtay kararları da eski tarihli olduğu için EBK üzerinden açıklama yapılacaktır

Fsek de yer alan fikri hakların yani mali ve/veya manevi hakların taraflar arasında bir sözleşme bulunup bulunmamasına göre zamanaşımı süresi değişeceği hususu ortadadır.

Bu konuda ilgili Yargıtay içtihatları incelenecek olursa ilk olarak;
1-Yargıtay 11. Hukuk dairesinin 16.01.2006 tarihli ve 2005/163 esas numaralı, 2006/83 karar numaralı içtihatına göre; Kaynakları İle Büyük Kadın İlmihali” adlı eserin, eser sahibi davalı tarafın izinsiz olarak Kadın ve Aile isimli aylık dergisi ile promosyon olarak 1994 ve 1995 yıllarında okuyucularına abone olmaları koşuluyla çoğaltarak dağıttığını, eser sahibinin bu haksız fiili yeni öğrendiğini, davalının eyleminin davacının FSEK’ten doğan mali ve manevi haklarına tecavüz teşkil ettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1 milyar lira maddi ve 5 milyar lira manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını savunarak davanın öncelikle bu nedenle reddini istemiştir. İlk derece mahkemesi ise kararın da ;
toplanan delillere göre, FSEK 70/2. maddesi yollamasıyla BK.nun 60. maddesi hükmüne göre davacının haksız fiili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde dava açmadığı, 1994-1995 yıllarında dağıtıldığını ileri sürdüğü kitaplardan dolayı 2003 yılında dava açtığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE karar verilmiştir.

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Yargıtayca yapılan inceleme de ise söz konusu taleplere ilişkin olarak verilen karar şöyledir;
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve dava dilekçesinde açıkça davalının elde ettiği karın üç katından az olmamak üzere fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak tazminat istendiğinden, bu talebin FSEK 70 /son maddesine uygun olması ve FSEK 68/1. maddesinde belirtilen eser sahibinin sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedel itibarıyla uğradığı zararın en çok üç kat fazlası olarak nitelendirilmesinin mümkün olmamasına göre, FSEK 70/2. maddesi yollamasıyla BK.nun 60. maddesindeki haksız fiillere ilişkin bir yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

Karar metninden de anlaşılacağı üzere Yargıtay 11. Hukuk dairesi söz konusu somut olay da ilk derece mahkemesi ile aynı kanaate vararak taraflar arasında bir sözleşmesel ilişki bulunmadığı, Fikri hakların ihlalinin ve bundan doğan maddi ve manevi tazminat istemlerinin Borçlar kanunun 60. maddesinde yer alan zamanaşımı süresine tabi olacağını kabul etmiştir. Somut olay da davacı taraf ilgili 60.madde de yer alan haksız fiili ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde dava açmadığı için ilk derece mahkemesince bu süre göz önüne alınarak davanın reddedilmesini yerin de bulmuş ve temyiz istemini reddetmiştir.

2- Yargıtay 11. Hukuk dairesinin 2005/13608 Esas 12.01.2007 tarih ve 2007/129 karar numaralı içtihatında ise söz konusu maddi olay ve ilk derece mahkemesin de tarafların talepleri şöyledir ;
Davacı vekili, Müvekkilinin davalıya ait dershanede çalıştığını, bu çalışması sırasında başka yazarlarla birlikte ÖSS-ÖYS MATEMATİK-1 ve ÖSS-ÖYS GEOMETRİ 1-2-3 adlı eserler yazdığını, iş yerinden ayrılması sonrasında adının kitaplardan çıkarılarak basımlarına devam edildiğini, bu durumun FSEK’na aykırı bulunduğunu, maddi ve manevi zararlarının doğduğunu, sözlü mutabakat gereğince telif ücreti olarak her baskıdaki sayısı ile KDV hariç satış fiyatının %10 oranında ücret ödeneceğinin kararlaştırıldığını ileri sürerek, MATEMATİK kitabı için adının çıkarıldığı 01.08.1996, GEOMETRİ kitabı için 01.10.1997 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte 2 milyar TL maddi ve 1 milyar TL manevi tazminatın tahsiline, ek davasında da 10.848.000.000 TL maddi tazminatın ait olduğu yıllar itibariyle faiziyle hüküm altına alınmasına ve yeni basılarda müvekkili adının yazılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının müvekkili iş yerinde çalıştığını, mali hakların kendisine ait olmadığını, ibraname verdiğini, ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İlk derece mahkemesi ise söz konusu talepler sonucunda aşağıdaki şekilde hüküm kurmuştur.
‘’Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının davalıya ait dershanede 15.07.1996 tarihine kadar matematik öğretmeni olarak görev yaptığı, uyuşmazlığa konu kitapları bazı yazarlarla birlikte kaleme aldığı, basılarının davalı tarafından gerçekleştirildiği, bu kitapların eser mahiyetinde oldukları, başka yazarlarla birlikte davacının eser sahibi bulunduğu, bu eserlerin mali haklarının davalıya ait olduğuna dair sözleşme ve kanıt ibraz edilmediği, yayma ve çoğaltma hakkının davacı ve diğer yazarlara ait bulunduğu, FSEK.nun 68 inci maddesine dayalı maddi ve aynı Yasa’nın 70 nci maddesine dayalı manevi tazminat talep edildiği, arada sözleşmesel bir ilişki kurulması nedeniyle istemlerin 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, ayrıca eylemlerin suç teşkil etmesi nedeniyle 5 yıllık ceza zamanaşımı süresinin de söz konusu bulunduğu, dolayısıyla zamanaşımı süresinin dolmadığı, her çoğaltma haksız fiil teşkil ettiği ve bu tarih itibariyle davalının temerrüde düştüğü gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.’’
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Ve Yargıtay 11. Hukuk dairesi ilk derece mahkemesince verilen kararı yerinde bularak taraflar arasındaki sözleşmesel ilişki nedeniyle borçlar kanunu madde 125’e göre zamanaşımının 10 yıl olduğunu belirterek davalının temyiz istemini reddetmiştir.
3- Yargıtay 11. Hukuk dairesinin 2009/5070 saylı esas 2009/11205 karar nolu ve 02.11.2009 tarihli kararı incelendiğinde ,

Davacı vekili, müvekkilinin davalıya 1996 yılında V… Coğrafya ÖSS-ÖYS adlı kitabı hazırlayıp telif hakkını da aldığını, davalının müvekkilinden izin almadan 1997 yılında Coğrafya Soru Bankası ÖSS-ÖYS adıyla yeniden yayımlandığı, bu kitapta müvekkilinin adına yer verilmediği gibi, müvekkiline ait olmayan bazı sorulara yer verilip müvekkilinin bazı sorularının da çıkarılması suretiyle eserin bütünlüğünün bozulduğunu, 2005 yılı Nisan ve Temmuz aylarında çıkarılan ÖSS Coğrafya Soru Bankası isimli kitaplarda da aynı eylemlerin tekrarlandığını ileri sürerek, anılan üç yayın için de ayrı ayrı FSEK’nın 70. maddesi uyarınca ( 5.000 ) YTL manevi, FSEK’nın 68. maddesi uyarınca üç kat fazlası olarak ( 300 ) YTL telif ücreti tazminatının temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, süresinde sunduğu cevap dilekçesiyle davanın zamanaşımına uğradığını ve talebin haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, FSEK’nın 68. maddesine dayalı telif tazminatı yönünden zamanaşımı süresinin BK’nın 125. maddesi uyarınca 10 yıl olduğu ve somut olayda bu sürenin dolmadığı, manevi tazminat isteminin ise temelinde haksız fiil niteliğinde bulunduğundan, eylem tarihinde yürürlükte olan FSEK’nın 71. maddesi uyarınca manevi hakların ihlaline ilişkin suçlar için geçerli bulunan uzatılmış ceza zamanaşımı süresine tabi olduğu, somut uyuşmazlıkta 2005 yılı Nisan ve Temmuz aylarında basılan kitaplar için 765 sayılı TCK’nın 102/4. maddesi uyarınca 5 yıl ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 66/e bendi uyarınca 8 yıl olduğu,

1997 yılı Eylül ayında gerçekleştirilen eylem yönünden ise dava tarihinden önce ve eylem tarihinden sonra 21.02.2001 tarih ve 4630 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile değişik FSEK’nın 71 /son maddesine göre hürriyeti bağlayıcı cezanın miktarı “dört yıldan altı yıla kadar hapis” olduğundan ve cezanın üst sınırı esas alınacağından, ceza zamanaşımı süresinin 765 sayılı TCK’nın 102/3. maddesine göre 10 yıl olduğu, dolayısıyla 1997 yılı Eylül ayındaki eylem yönünden de zamanaşımı süresinin dolmadığı, kaldı ki davacının adının eserlerde yer almayan nüshalarının dolaşımda olması nedeniyle eylemin temadi eden sonuçlarının en azından 2005 tarihli yeni basımlara kadar sürdüğü, taraflar arasındaki telif hakkı sözleşmesinde süresiz ve devam eden baskılara ve bir kısım soruların çıkartılması suretiyle kullanılmasına izin verilmesi nedeniyle mali hakların ihlalinin söz konusu olmadığı, ancak dava konusu üç ayrı baskıda da davacının adına yer verilmemesinin FSEK’nın 15. maddesi ile düzenlenen manevi hakkın ihlali olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, her üç kitap için de ayrı ayrı ( 1.000 ) YTL manevi tazminatın, kitapların yayın tarihlerinden itibaren avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.

Karar da ilk derece mahkemesi Fsek’in 68. Maddesine göre telif tazminatı yönünden zamanaşımı süresinin Borçlar kanunu madde 125’e tabi olduğunu manevi tazminat yönünden ise temel de haksız fiil niteliği söz konusu olduğu için Fikir ve sanat eserleri kanunun 71. Maddesi uyarınca manevi hakların ihlaline ilişkin bir suç ortaya çıkmış ve BK’ya göre daha uzun bir ceza zamanaşımı süresi öngörülmüşse bu sürenin uygulanacağı belirtilerek eski ve yeni Türk Ceza Kanunu hükümleri incelenerek sürelerden lehte olan uygulanarak Bk’ya göre geçen sürenin daha uzun zamanaşımı süresi öngören Türk ceza kanuna göre korunduğu göz önüne alınarak 11. Hukuk dairesi tarafından karar onanmıştır.

4-Yargıtay 11. Hukuk dairesi 2002 10981 esas 2003/ 3385 karar no’lu ve 07.04.2003 tarihli kararı şöyledir ;
Davacı vekili, müvekkilinin davalının halen maliki bulunduğu kültür varlığı niteliğindeki yapının rölöve projesini önceki dava dışı malikin isteği üzerine hazırladığını, bu projenin eser niteliğinin bulunduğu, davalının bu projeyi restorasyon çalışmalarında müvekkilinden izinsiz kullandığını ileri sürerek, rölöve proje beledi olan 4.500.000.000. lira ile müvekkilinin 8.000.000.000. lira manevi tazminatın temerrüt faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, binanın satın alınmasıyla birlikte projenin de bina ile birlikte müvekkiline geçtiğini, projenin fikri eser sayılamayacağını, müvekkilinin eser sözleşmesinin taraflarından olmadığını, bu sözleşmenin BK.nun 126/son maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, miktarların yüksek istendiğini savunarak, davanın zamanaşımı husumet ve esas yönlerinden reddi istenmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlar doğrultusunda davanın fikri ve sanat eseri niteliğindeki projenin sahibi davacının açtığı maddi ve manevi tazminat davası olduğu, davacının projeyi 1992 yılında hazırladığı, istisna sözleşmesinden doğan bu davanın EBK’nın 126/son maddesi uyarınca 5 yılık zamanaşımına uğradığı gerekçeleriyle, davanın bu nedenle reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, 5846 sayılı FSEK’nden kaynaklanan mali ve manevi haklara ilişkin tazminat isteminden ibarettir.

Dava konusu projenin eser sahibi davacının izni olmaksızın taşınmazın sonraki maliki davalı tarafından kullanılmak suretiyle mali ve manevi hakların ihlal edildiği iddia edilmiştir. Projenin hazırlanmasına ilişkin istisna sözleşmesi, davacı ile taşınmazın dava dışı önceki maliki arasında yapılmış olup, bu sözleşmenin tarafı olmayan sonraki malik davalı aleyhine açılan bu dava, bu sözleşmeden kaynaklanmamaktadır.

Bu itibarla, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin istisna sözleşmesine dayandığından bahisle, davanın BK.nun 126. maddesindeki 5 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığı gerekçesiyle, davanın reddi doğru olmamıştır. Kaldı ki, davalı taraf dahi savunmasında, müvekkilinin bu sözleşmenin tarafı bulunmadığını ifade etmiştir.

Bilirkişi kurulu raporunda, dava konusu proje, 5846 sayılı FSEK’in 4 ncü maddesinde geçen mimarlık eseri kabul edilmiş, mahkemece de davanın konusunun fikir ve sanat eseri niteliğindeki projeden kaynaklandığı gerekçede vurgulanmış olup, davalı taraf aksi yöndeki savunmasına rağmen hükmü gerekçe yönünden temyiz de etmemiştir.

Bu durumda, davalı tarafın zamanaşımına ilişkin def’isi ve gerektiğinde tazminat miktarına ilişkin esasa yönelik savunmaları, 5846 sayılı FSEK. hükümleri çerçevesinde ele alınmak, sonucuna göre karar verilmek gerekirken, hukuki nitelemede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.

Bu karar da dikkat edilmesi gereken husus; İstisna sözleşmesinin tarafı olmayan sonraki malik davalı aleyhine açılan bu dava sözleşmesel ilişkiden kaynaklanmamaktadır. Borçlar kanunu 147. Maddesin de istisna sözleşmesinin zamanaşımı süresi 5 yıl olarak belirtilmiş ve ilk derece mahkemesince de bu süre uygulanmıştır fakat 11. Hukuk dairesi kararı bozarak sözleşmesel ilişki bulunmadığı için istisna sözleşmeler için öngörülen 5 yıllık sürenin uygulanamayacağını kabul etmiştir.

-Telif haklarının ihlali sonucu ortaya çıkan maddi ve manevi tazminat istemlerinde zamanaşımı ile ilgili olarak Yargıtay İlgili 11. Hukuk dairesi kararları ve taraflar arasında sözleşmenin varlığı ile ilgili olarak açıklanan hususlar incelendiğinde özetle aşağıdaki sonuç ortaya çıkmaktadır;
Manevi ve mali haklara tecavüz tehlikesinin varlığı halinde;
· FSEK 68. madde hükmüne göre izni alınmamış eser sahibi, sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir.

Tecavüzün  men´i (önlenmesi) ve ref’i davası ile Tazminat davaları bu aşamada gündeme gelecektir. belirtmek gerekir ki Tecavüzün ref’i davaların da zamanaşımı işlemez zira tecavüz ve sonuçları devam ettiği sürece bu dava açılabilir. Her ne kadar bu çalışma da örnek olarak alınmasa da Yargıtay kararlarında da bu husus kabul edilmektedir.

Hukuk davalarında tazminat olarak manevi ve maddi tazminat talepleri söz konusu olabilir. eser sahibinin adını belirtmeme, eseri değiştirme gibi hukuka aykırılıklarda manevi tazminat olarak tarafların mali gücü oranında ve olayın ağırlığı ile orantılı bir para istenebilir. Yayma, çoğaltma, temsil, umuma iletim gibi mali haklara ilişkin olarak da uğranılan zarar ve kar kaybına oranlı bir bedel talep edilebilir.

Manevi ve mali haklara tecavüz halinde ek olarak hukuka aykırı hareket eden kişinin bu eylemi ile elde etmiş olduğu kar da talep edilebilir, ancak FSEK 68. madde’ye göre istenmiş olan bedel, bu bedelden düşülür. Manevi hakları ihlal edilen eser sahibi koşulları varsa ayrıca BK 49 (TBK 58) ve TMK 25 maddeleri gereğince ayrı bir manevi tazminat davası açabilir. FSEK ile ilgili maddi manevi tazminat davaları arada sözleşme yoksa haksız fiil teşkil ettiğinden Eski Borçlar Kanunu 60. maddesi gereğince bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerine tabidir.

Mali haklara tecavüz aynı zamanda bir suç teşkil ediyorsa daha uzun olan ceza zamanaşımı süresi uygulanır. Bu davalar genel hükümlere göre davalının ikametgâhı veya haksız fiilin meydana geldiği yerde açılır. FSEK 66. madde gereğince ayrıca tecavüzün önlenmesi ve kaldırılması davaları davacının ikametgâhı mahkemesinde de açılabilir.

Şayet Arada sözleşmesel ilişki mevcut ise eski borçlar kanunun 125. Maddesi (TBK 145) ve bazı sözleşme tipleri için 5 yıllık zamanaşımı süresini öngören 126. Maddesi (TBK 146) uygulama alanı bulacaktır.

Konu Hakkındaki Sorularınızı Bekliyoruz.


* İletişim kurmak amacıyla istediğimiz iletişim bilgileriniz kesinlikle üçüncü şahıslarla paylaşılmayacaktır. Ayrıca Avukatlık Kanunu ve TBB Meslek Kuralları gereği sorularınız gizli kalacaktır.

Bursa ofisimizi aşağıdaki haritada bulabilirsiniz.